ortacag felsefesi


BİLGE FELSEFECİ Felsefe, psikoloji, Sosyoloji, Mitoloji



KATEGORİLER
Felsefe
Psikoloji
Sosyoloji
Mitoloji
Antropoloji
Edebiyat
Tarih
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR)
Genel-Kültür
Bilimler
Makaleler
Kitap Özetleri
Konferanslar
Sözlükler
Kitap & Kaynaklar
Forum
Sizden gelenler
Linkler
Hakkında
iletişim
PAYLAŞIM DERGİSİ

İncelemek için tıklayın
REKLAM
BİZE ULAŞIN

Web'te Türkçe

e-mail
bilgefelsefeci@gmail.com
ORTAÇAĞ FELSEFESİ 
    

Klasik çağ ile modern çağ arasında kalan tarihsel dönemde söz konusu olan felsefe faaliyeti; düşünce tarihinde M.S. 1. ya da II. yüzyılla XV. yüzyıl arasında kalan tarihsel kesitin felsefesi.
Ortaçağ Felsefesi kendi içinde dört ayrı geleneği ihtiva eder:
1- Batı ya da Avrupa’da gelişip Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan felsefesi
2- Doğuda İslam dünyasında zuhur etmiş ve Arap dilinde ifade edilmiş olan İslam felsefesi
3- Sadece Hıristiyan ülkelerinde değil fakat İslam dünyasının çok çeşitli bölgelerinde Musevi düşünürler tarafından İbranice ifade edilmiş olan Yahudi felsefesi ve
4- Hıristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş olan Bizans felsefesi.
Dört farklı geleneğine ve söz konusu geleneklerin kendi aralarında sergilediği temel birtakım farklılıklara rağmen Ortaçağ felsefesi bir bütün meydana getirir.
Bunun üç temel nedeni vardır. Her şeyden önce gerek Hıristiyan felsefesi gerek İslam felsefesi ve gerekse Musevi ve Bizans felsefesi ortak bir felsefi mirası paylaşır: Antik Yunan felsefesi. Buna göre Grek düşüncesi geç Antik­çağda özellikle Yeni-Platonculuk eliyle Ortaçağ felsefesine önemli bir etki yapmıştır. Ortaçağ felsefesinin kendi içinde bir bütün oluşturmasının ikinci büyük nedeni sözünü ettiğimiz dört ayrı felsefe geleneğinin birbirleriyle yakın bir ilişki içinde olmasıdır. Nitekim Ortaçağda Musevi düşünürler okudukları İslam düşünürlerden özellikle de Farabi ve İbni Sina’dan yoğun bir biçimde etkilenmiş aynı İslam felsefesi 12. yüzyıl Rönesans’ı yoluyla Batı’ya kaynaklık ya da en azından antik Yunan felsefesinin aktarılmasına aracılık etmiştir. Nihayet dört ayrı gelenek de vahye dayalı tek Tanrılı dinlerin hakim olduğu kültürlerin bir parçası olmak durumundadır. Dini öğretiyle felsefi spekülasyon veya teoloji ile felsefe arasındaki ilişki bu geleneklerin her birinde farklılık gösterse de ele alınan felsefi problemler hepsinde üç aşağı beş yukarı aynıdır.
DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ
1- İlkçağ Yunan felsefesinin belli bir halkın antik Yunan ya da Atina halkının modern felsefenin ise farklı uluslara mensup ayrı bireylerin felsefesi olduğu yerde Ortaçağ felsefesi bireylerin ve halkların karakteristik özelliklerinin üstünde olan dini bir topluluğun bir ümmetin Hıristiyan ya da İslam toplumunun veya Yahudi cemaatinin felsefesidir.
2- Antik Yunan felsefesinin bütünüyle dünyevi bir felsefe olduğu klasik aklın en temel özelliğinin sekülarizm olduğu yerde Ortaçağ felsefesi kendisine öte dünyasal bir ilginin hakim olduğu bir felsefedir. Başka bir deyişle Yunan’da insanın temel probleminin bu dünyada mutluluğa erişmek oldu­ğu kabul edilmiştir; Yunan’da insanın bu problemi çözebilecek güce sahip bulundu­ğuna ve kendi çabasıyla iyi ve mutlu bir hayata ulaşabileceğine inanılmışken Ortaçağda problemler bu dünyadaki hayattan ziyade ahiret hayatıyla ilgili olan problem­lerdir. Aranan mutluluk bu dünyadaki mut­luluk değil fakat ebedi bir saadettir. Bundan dolayı antik Yunan’da bağımsız bir felsefe disiplini olan etik ve estetik yerini çok büyük ölçüde teolojiye bırakır.
3- Başka bir deyişle Ortaçağ düşünürleri önemli olan biricik şeyin insanın doğaüstü varlık alanıyla aşkın ve mutlak olarak yet­kin varlıkla olan ilişkisi olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu da doğal olarak Ortaçağda felsefenin mahiyetini ve konu alanını baştan sona değiştirmiştir. Buna göre antik Yunanda doğa bilimiyle sosyal bilimler hem kendi başlarına ve hem de iyi ve mutlu bir yaşam amacı için sağlam araçlar olarak değer taşımaktaydılar. Oysa özellikle Hıristiyanlar için bunlar sadece yararsız değil fakat bazen de zararlı ve hatta tehlikeli disiplinler olup çık­mışlardır. Yine Yunanlı ahlâklılığı bir top­lumsal etik içinde ve mutluluk amacını gözeterek ele alırken Ortaçağda ahlâklılık dinin bir parçası haline gelmiştir. Dolayısıyla Yunan’da etik zaman zaman kozmolojik olarak zaman zaman da toplumsal bir zemin üzerinde temellendirilirken Ortaçağda etik teolojik bir düzlemde temellenir. Nitekim bu dönemde davranış ya da insani eylem amacına göre değil fakat Tanrı‘nın emirlerine uygun düşmekliğine veya düşmemekliliğine göre değerlendirilir. Tanrı insan için yüce ve yüksek bir ideal getirdiğinden Ortaçağ insanı eksikliliğini başarısızlığını. ve hatta günahkarlığını her daim duyumsamak durumunda olan biridir. İşte bu durumun bir sonucu olarak Yunan düşüncesinin özü itibariyle iyimser bir felsefe olduğu yerde özellikle Hıristiyan Ortaçağ felsefesi kötümserlik üzerine yükselen bir felsefedir.
4- Yine Yunanlının temelde bir olan birlik içinde bulunan bir evrende yani bir mikrokosmos olarak kendisinin bir parçası olduğu özde anlaşılabilir olan makrokosmosta yaşadığı yerde yaratıcısından ayrı düşmüş bir varlık olarak Ortaçağ insanı kendisine yabancı bir evrende yaşamak durumunda olmuştur. Bu insan için bir tarafta aşkın yaratıcı Tanrı diğer tarafta ise kendisini Tanrı’dan her geçen gün biraz daha uzaklaştıracak özüne yabancı bir varlık alanı bulunmaktadır. Bundan dolayı Ortaçağ felsefesi için problem teorik ya da bilimsel bir problem olmayıp tümüyle pratik bir problemdir: Yaratıcısına bozulmamış maddenin kiriyle pislenmemiş olarak nasıl dönülebileceği problemi.
5- Ortaçağ felsefesi İlkçağ felsefesinden öncelikle bir kopuşu gözler önüne serer. Bununla birlikte iki felsefe arasında her şeye rağmen bir sürekliliği ve çok önemli bir noktada da ortaklık vardır. Kopuş temelde İlkçağ felsefesinin dini açıklama ya da mitolojiyi reddedip kendisini öne sürmek su­retiyle oluşan ve gelişen’ özerk bir felsefe olduğu yerde Ortaçağ felsefesinin özerkliğini yitirip tümüyle dine dini dogmaya tabi olan bir felsefe olmasından kaynaklanmaktadır. Süreklilik ise Ortaçağ felsefesinin hem Doğuda ve hem de batıda kültürel ya da felsefi bir miras olarak doğrudan doğruya İlkçağ felsefesine dayanmasından meydana gelir. Nitekim Ortaçağ felsefesi dine dayalı din temelli bir felsefe olsa bile kavram ve kategorilerini terminoloji sini kendi başına yaratmış bir felsefe değildir. Ortaçağ felsefesi ihtiyaç duyduğu kavram ve kategoriler için doğrudan doğruya Yunan felsefesine yönelmiştir. Ortaçağ felsefesinin te­melinde bulunan felsefe geleneği Platon ve Plotinos’un ve bu arada Aristoteles’in felsefelerinden oluşur. Fakat iki felsefe arasındaki onları birlikte modern felsefeden bütünüyle farklılaştıran sürekliliğin temel unsuru gerek İlkçağ ve gerekse Ortaçağ düşün­cesine damgasını vuran modern çağın mekanik dünya görüşünün kendisinin yerini alacağı teleolojik dünya görüşüdür.
6- Ortaçağ felsefesi teleolojik bir anlayışla doğayı Tanrı tarafından bir amaca göre yaratılmış ve düzenlenmiş statik bir sistem olarak görmüştür. Açıklamadan niteliksel bir açıklamayı anlayan ve nedensellikten büyük ölçüde ereksel nedenselliği anlayan Ortaçağ düşünürlerine göre maddi dünya tanrısal gerçekliğin çok soluk bir gölgesinden başka hiçbir şey değildir.
7- Ortaçağ felsefesi hemen her felsefe gibi birtakım kabulleri olan bir felsefe olmak durumundadır. Bu kabullerin en önemlisi ise Ortaçağ düşüncesine Platon felsefesinden intikal eden en yüksek veya en yüksekte olanın en üstte bulunanın ontolojik olarak en gerçek aksiyolojik olarak da en değerli varlık olduğu kabulüdür.
8- Ortaçağ felsefesi dini anlamlandırma ve temellendirme çabasında ana düşüncelerinde problemlerinde ve bu problemlere getirdiği çözümlerde hemen her zaman Yunan felsefesine bağlı kalmıştır. Bu felsefede yapılan iş daha çok Antik Yunan’ın düşünce dünyasını benimsemek ve Yunan felsefesinin temel kavramlarını işleyerek inancı temellendirmek olmuştur. Ama Ortaçağ felsefesi benimsediği ve kendisine göre biçimlendirdiği felsefeyi genellikle olmuş bitmiş yetkin bir sistem olarak görmüştür. Buna göre antik Yunan felsefesinin dinamik bir yapı sergilediği yerde Ortaçağ felsefesi mutlak hakikatleri bulmuş olduğuna inanan statik bir felsefedir.
9- Yine Ortaçağ felsefesinin merkezinde Tanrı vardır. Başka bir deyişle Ortaçağ felsefesi teosantrik ya da Tanrı merkezli bir felsefedir. Nitekim bu felsefenin temel konuları Tanrı ve Tanrı’nın varoluşu problemi iman ya da otorite ve akıl ilişkisi Tanrı-evren ilişkisi kötülük problemi ve tümeller problemiyle belirlenir. İlk bakışta Tanrı konusunun dışında kaldığı düşünülen temeller konusu bile tümellerin en azından XIV. yüz­yıla kadar Tanrı’nın zihninde bulundukları veya Tanrı yaratısı ebedi ve bağımsız gerçeklikler oldukları öne sürüldüğü için Tanrı konusuyla yakından ilişkili olmak durumundadır.
10- Ortaçağ felsefesinde felsefe inanca inançta vahye tabi olmak durumundadır. Bundan dolayı Ortaçağ kültüründe çok önemli bir rol oynayan din felsefe ve rasyonel bir hayat görüşü üzerinde de çok temelli bir etki yapmıştır. Örneğin Skolastik felsefede vahyin temel ya da en azından aklın vazgeçilmez bir yardımcısı olduğuna inanılmıştır. Skolastik dönemin filozofları akıl ile iman arasında bir ayırım yapmış ve zaman zaman da felsefenin göreli bağımsızlık ya da özerkliğini vurgulamış olmakla birlikte Ortaçağın dünya görüşünde bilimde ve felsefede bir çözüme kavuşturulacak problemlerin çözümü de dahil olmak üzere hemen her şey teoloji tarafından belirlenmiştir.
11- Yine Ortaçağ felsefesi söz konusu olduğunda belli bir gelenek ve vahye dayanan bir din çerçevesinde oluşan otoriteye duyulan saygı esastır. Bu dönemde felsefenin mahiyeti kapsamı ve sınırları dini çerçeve ve ruhani otorite tarafından belirlenir ve hiçbir şekilde değiştirilemez. Ortaçağ felsefesi otoriteye duyulan inancı temele aldığı için de doğal olarak eleştiriye ve şüpheciliğe kesinlikle kapalı olan bir felsefedir.
12- Ortaçağ felsefesi bütünüyle realist bir çizgi boyunca gelişmiştir. Yani Ortaçağ düşünürleri Skolastiğin gerileme döneminde çok etkili olan Ockhamlı William bir kıyıya bırakılacak olursa tümeller konusunda benimsedikleri realist tavırdan başka zihinden bağımsız bir gerçekliğin var olduğundan hiçbir zaman kuşku duymamışlardır. Başka bir deyişle Ortaçağ düşünürleri ontolojik realizm bağlamında gerçekliğin zihinden bağımsız olduğunu öne sürmüşlerdir. Bununla birlikte Ortaçağ düşüncesinde zihinden bağımsız bu gerçeklik gerçekten ve mutlak olarak var olanın ezeli ebet ve değişmez Tanrı olması anlamında tinsel bir yapıdadır. Buna göre realizmi tamamlayan yaklaşım aynen Platon ve Plotinos’ta olduğu gibi spiritüalizmdir.
13- Ortaçağ felsefesi varlığın bilgi konusundan ya da ontolojinin epistemolojiden önce geldiği bir felsefedir. Buna göre Ortaçağ felsefesi özneden hareket eden bilimin gelişimine koşut olarak önce bilgi konusunu ele alan ve varlığı bilimin taleplerine göre sınıflayan ya da yorumlayan modern felse­fenin tersine önce zihinden bağımsız bir gerçekliğin varoluşunu teslim edip bu gerçekliğin bilgisine nasıl ulaşılabileceği konusunu daha sonra ele alır.
14- Yine aynı ontolojik bağlamda Ortaçağ felsefesi özellikle varlığı bilinen maddi varlık alanı ve bilen özne madde ve zihin olarak ikiyi ayıran modern felsefenin düalizminin tersine baştan sona birci olan bir felsefedir. Bu hem ezeli-ebedi mutlak değişmez ve yetkin bir varlık olarak Tanrı’nın gelip geçici maddi varlık alanıyla kıyaslandığında biricik gerçek varlık olması; hem modern dönemde ikiye bölünen insanın her ne kadar madde-form beden-ruh analizine tabi tutulabilse de birlikli bütünlüklü ve ahenkli bir töz olması; ve hem de geliştirilen öğretiler bağlamında resmi görüşe uygun olmayan hiçbir öğretiye izin verilmemesi anlamında böyledir.
15- Ortaçağın :-):-):-):-)fizik anlayışı varolan her şeyin nedeni ya da kaynağı olan aşkın bir gerçekliğe ilişkin araştırma varolanları varlık kaynağı olan Tanrı’yla ilişkisi içinde ele alma anlamında teoloji olarak :-):-):-):-)fizikten meydana gelir. Ortaçağda gelişen :-):-):-):-)fizik ayrı değişmez ve ezeli-ebedi bir varlığa ilişkin araştırmadır. İstisnasız tüm Ortaçağ filozofları sistemlerinde Tanrı’dan yola çıkar ve önce Tanrı’nın varoluşunu kanıtlayarak varlığı yaratan-yaratılmış olan ilişkisi çerçevesinde ele alır. Buna en iyi örnek ünlü “beş yol”uyla Aquinalı Aziz Thomas’tır. O Tanrı’nın varoluşunu beş ayrı kanıtla ispat ettikten sonra yaratıcı ve doğa­üstü bir Tanrı dışındaki varlıkları ya da yaratılanları Aristotelesçi bir kavramsal çerçeveyle açıklama çabası vermiştir. Aynı şey İslam dünyası filozofları için de geçerlidir şu farkla ki Farabi İbn Sina ve İbni Rüşd’de Aristotelesçi bir kavramsal çerçe­ve Plotinos’tan gelen bir südür ya da türüm öğretisiyle tamamlanmıştır. Ortaçağ düşüncesinin teoloji olarak :-):-):-):-)fizik anlayışının temelinde ise varlığın ancak ve ancak varlı­ğın kaynağı olan yaratıcı Tanrı aracılığıyla açıklanabileceğini ve Tanrı’nın varlığının akıl yoluyla kavranabileceğini dile getiren iki kabul bulunur.
16- Ortaçağ felsefesindeki söz konusu teoloji olarak :-):-):-):-)fizik anlayışı doğal olarak hemen her Ortaçağ düşünüründe bir örneğine rastladığımız değere dayalı bir varlık hiyerarşisine yol açmıştır. Böyle bir varlık hiyerarşisi varlıkları hiyerarşideki yerlerine göre sınıflar ve onlara varlık ve belli bir değer yükler.
17- Ortaçağ felsefesinin en belirleyici yönlerinden biri de hiç kuşku yok ki onun yöntemidir. Buna göre Ortaçağ düşünürleri Tanrı sözü olan kutsal kitaba dayanan imanı sistematik bir biçimde ifade etmek savun­mak ve geliştirmek için daha çok şerhe kutsal metinleri yorumlama metoduna ve mantıksal/dilsel analize yönelmişlerdir. Ortaçağ düşünürleri bu bağlamda öncelikle Yunanlıların bilimsel ve felsefi terminolojilerini kullanmışlar ve daha sonra da Yunan mantığını bir bütün olarak almışlardır. Şu halde Ortaçağ filozofları imanı sistemleştirme ve temellendirme çabalarında aklı ve mantığın tümdengelimsel tekniklerini kullanmışlardır.

 

 
 
 
 



PageRank http://ibrahimkazan.tr.gg
Konferans & Seminer

MAKALELER
Marx 'ın yabancılaşma teorisinin kavramsal yapısı

Frankfurt okulunun doğa ve toplum ilişkisine yaklaşımı

Felsefenin biraysel sorunlara uygulanışı üzerine

Bir Politik Hayvan Olarak İnsan

Son Eklenen Yazılar
DEĞİŞMENİN KAÇINILMAZLIĞI

EĞİTİM VE TOPLUM

FELSEFENİN BİREYSEL SORUNLARA UYGULANIŞI ÜZERİNE

BİLİM VE FELSEFE BAĞLAMINDA PSİKOLOJİ
Firefox

 

firefox

Siteyi daha iyi görüntüleyebilmek için Firefox tarayıcı kullanmanızı öneririz.

www.firefox.com

Template by

Free Blogger Templates

BLOGGER

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol