|
|
FELSEFE TARİHİ
İslam felsefesi
İslam Felsefesi: Hiçbir zaman kendine özgü felsefe sistemi oluşturulamamıştır. İslam felsefesi, Helenistik felsefenin Arapçaya çevrilmesiyle başlar. İslamiyet doğarken daha her toplum dini farlı algılamasından dolayı, İslam�da direkt yeri olmayan yeni olaylara karşı yeni yorumlamalara gereksinim duymuştur. Yeni koşullara uygun bir hukuk(fıkıh), düşünsel bir eleştiri ve tartışma(kelâm), kutsal kitabın eksikliklerini peygamberin hayatıyla doldurma(hadis) ve Kuran�dan gizli anlamlar çıkarılması (tasavvuf) bu koşulların sonunda çıkmıştır. Tüm bu konular dini pratiğin açmazlarında gelişmiş dinsel düşünüşlerdir. İslam felsefesinin gelişimi ise Abbasiler�le başlar. İlk önce Helenistik felsefe çevirileriyle doğa felsefesi işlendi Mutezile (Dehriyyun(ebedî, ezelî ve bakî kalıcı olanın zaman olduğunu savunan maddeci İslam felsefesi düşüncesi; duyumlarla algılanmayan hiçbir bilginin edinilemeyeceğini savunurlar. Madde ötesi âlem tanımazlar, madde atomların yığılmış halidir. Bu görüş Şeyh Bedrettin�le devam etmiştir. ), Batınilik(Tasavvufla ve din adıyla felsefe yapan İslam felsefesidir. Kur�an ve hadislerin görünen anlamlarının yanı sıra herkesin göremeyeceği içsel (batınî) anlamlarını arayanların düşünce sistemlerinin genel adıdır. Toplumcu bir karakter taşımaktadır. Her toplumda başka adlarla yaşamıştı, Bektaşilik, İsmailî, Karmatî, Fatimî devleti gibi� Ömer Hayyam, Yunus Emre bu düşünüşün sözcüsüdürler.), İhvan-üs-Safa (dini, bilim yoluyla arındırma girişimidir. X. yüzyılda Basra�da İbn-î Refa�nın İhvan-üs-Safa(arınmış kardeşler) derneğinin çağının olumlu bilgilerini ansiklopedik olarak yayma girişimidir) ve Tabiiyyun düşüncesinin hareketlerini kapsar) düşüncesiyle. Daha sonra doğa felsefesi Platon ve Aristoteles�in fikirlerine yerini bırakır. İslam felsefesinin iki büyük okulu meşaiyyun (Platon ve Aristoteles�in fikirlerinin uzlaştırılmasıdır, El-Kindî(?-872), Farabî(870-950), İbn-î Sina(980-1037) ve Gazalî(1058-1111) bu ad altında toplanırlar) ve İşrakiyyun (Platon-tasavvuf uzlaştırılmasıdır; bireysel sezgiyle Tanrısal gerçekliğin kavranmasıdır, Suhreverdî�nin (1158-1191) fikirleri bu düşüncede değerlendirilir: Ona göre felsefe yapmak peygamberlik yapmaktır; insan nefsini eğiterek basamak basamak �ışık�a yükselir. Her basamağın aydınlığı insanı bir üst basamağa çeker, böylece �ışıklar ışığı Allah�a ulaşılır�; geçek felsefe de sezgiyle bu basamaklardan çıkabilmektir. Felsefe bu yolda insana yardımcı olur görüşündedir. Bu fikirlerinden dolayı öldürülmüştür.) oluşturur. Daha sonra İbn-î Haldun�un tarih felsefesiyle(Bkz Bilimlerin sınıflandırılması) gelişen İslam felsefesi Eş�arilik düşünceci nedeniyle gerilemiş ve yerini tasavvufa bırakarak ortalıktan çekilmiştir. Denilebilir ki Eski Yunan düşünüşünü İbn-î Rüşt ve İbn-î Sina ile Batı�ya aktaran İslam felsefesi Rönesans�ı uyandırarak kendi kabuğuna çekilmiştir.
- El-Kindi
- Muhyiddin el-Arabi
- Ebu Bekir er-Razi
- Farabi
- İbn-i Rüşt
- İbn-i Sina
- Gazzali
- İbn-i Bacce
- İbn-i Tufeyl
- İbn-i Haldun
|
|
|
|
|
|
|