FELSEFE AKIMLARI
LİBERALİZM
Birey, toplum ve devlet ilişkilerinde kişilerin Özgürlüğünü öne alan, toplumun örgütlenmesinde özgürlüğü temel prensip olarak kabul eden, kişi özgürlükleri karşısında devletin yetkilerini sınırlamayı saVu-nan ve devletin ekonomik hayata müdahalesini kabul etmeyen bir felsefe, ekonomi ve siyasal düşünce akimidir. Felsefî düşünce olarak çok eskilere dayanmakla birlikte, kavram olarak XIX. yüzyıl başlarında İspanya'da kurulan "Liberales" adlı siyasal partiden gelmektedir.
Liberalizm laissez-faire (bırakınız yapsınlar) anlayışına dayanır. Bunun da temelinde ferdi çıkar vardır. Kapitalizm yolunda güçlenmekte ve hakim sınıf haline gelmekte olan burjuvazinin dünya görüşü ve ideolojisidir.
Avrupa'da Merkantilist dönemi oluşturan XV-XVIII. yüzyıllarda ortaya çıkan gelişmeler hem sanayi kapitalizmine, hem de bunun zihnî temelini oluşturan liberalizme yol açmıştır. Bunlar deniz keşifleri, sömürgecilik ve dış ticaret yoluyla elde edilen sermaye birikimi, tarımın ticarileşmesi, kağıt paranın ortaya çıkışı ve bankacılığın gelişmesi, nihayet büyük sanayiin belirmesidİr. Rönesans, reform hareketleri ve Fransız ihtilali bunların düşünce ve siyasi hareket alanındaki tezahürleridir.
Liberalizm, önce Fransa'da XVIII. yüzyıl sonlarında fizyokrasi ile ortaya çıkmıştır. Tabiatın kuvveti anlamına gelen fizyokrasi, iktisatta tabii düzeni ve tam bir serbestliği savunur. Buna göre en önemli iktisadî kesim, tarımdır. Aynı dönemde İngiltere'de beliren liberalist doktrin ise, sanayii ön plana çıkarır. Gerçekte bu farklılık Fransa'da uzun yıllar tarımın ihmal edilmesinden, İngiltere'de ise biriken sermayenin sanayi devrimine yol açmasından kaynaklanmıştır. Adam Smith, Ricar-do, Malthus, J.Stuart Mili gibi klasik İngiliz iktisatçıları liberalist idiler. Bunlar özel mülkiyet, ferdi çıkar ve serbest rekabet çerçevesi içerisinde iktisadi liberalizm sistemini oluşturmuşlardır. Bunları Fransa'da J.Babtiste Say takip etmiştir.
Sanayi devrimi döneminde Avrupa'da uygulanan liberal sistem, güçlü olanların ayakta kalmasına, zayıfların ezilmesine yol açmıştır. Bu yüzden, bu dönemde beliren işçi sınıfı çok kötü şartlar altında çalışma ve yaşama şartlan altında kalmış, dolayısıyla XIX. yüzyıl sonlarına doğru bir sosyal meselenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sosyalist, reformcu, tarihçi ve Marksist okulların eleştirileri daha çok bu sosyal meseleden kaynaklanmıştır. Liberalist sistem XIX. yüzyılın sonlarından itibaren gerek sosyal mesele, gerekse bunun yarattığı ideolojik ve doktrinci tepkilerden dolayı yerini, özellikle işçiler lehine, müdahaleci bîr sisteme bırakmıştır.
1930 bunalımından ve Keynes'ten sonra da kapitalizmdeki "bırakınız yapsınlar" düşüncesinin yerini, devlet müdahalesinin etkili olduğu ve bu şekilde arz ve talebin devlet tarafından yönlendirildiği bir düşünce ve sistem almıştır.
Ahmet TABAKOĞLU
• Liberalizmin Batı ülkelerinde gelişme göstermesi, Aydınlanma dönemini izleyen yıllarda ve burjuvazinin siyasal ve ekonomik iktidar alanlarını ele geçirmeye başlamasma rastlar. Bu itibarla XIX. yüzyılda liberalizm, bir burjuva ideolojisi olarak gelişmiştir. XIX. yüzyılda Batı top-lumlarımn hayatına giren liberalizm, özellikle İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya'da gelişme gösterirken, bu yüzyılın sonlarına doğru, Çarlık Rusyası'nda da etkili olmuştur. İngiltere, İtalya ve Almanya'da, hedefleri devlet müdahalesini ve kontrolünü en aza indirmek ve daha serbest bir sosyal ve ekonomik düzen kurmak olan liberal partiler kurulmuştur. Devletin sosyal ve ekonomik hayata müdahalesini öngören sosyalist ve komünist akımlarla mücadele ettiği gibi, aşırı tutuculuk ve totalitarizmle de karşı karşıya gelmiştir. Herşeyde Öne çıkardığı özgürlük fikri, bütün devrimlerde ateşleyici bir rol oynamıştır. Monarşik mutlakiyetçİliğe karşı verilen savaşta biçimlenmiş olan siyasal liberalizm, kamu gücüne savunma, adalet ve kolluk hizmetlerinin verilmesini öngörmüştür ve siyasal iktidarın müdahalesini iyice sınırlandırmıştır. Özellikle bireysel girişimlerin siyasal sistem tarafından kısıtlanmasına karşı çıkmıştır.
Siyasal liberalizm, devlet gücünün sınırlandırılması ile ilgili temel felsefenin gerçekleşebilmesi için kuvvetler ayrılığı, yerinden yönetim ve temsili demokrasi ilkelerini savunmuştur. Daha sonra kişi hak ve özgürlüklerinin teminatı olan hukuk devleti anlayışı da liberalizmin çerçevesinde gelişmiştir.
Liberalizm 'de ekonomik boyut: İngiliz örneği:
İngiltere'de liberallerin özgürlük mücadelesi daha çok iktisadi alanda olmuştur. Bunlar Bentham'ın üülitaryanizmi ve Adam Smith'in görüşlerinde ifadelerini buldular. Tabiat ve Milletlerin Zenginliği Üzerine Araştır/italar (1776) adlı çalışmasında Adam Smith, serbest ticaretin, üretimi kolaylaştıran ve tüccarların güçlenmesini savunan bir hükümetin taraftan olarak, kişisel çıkarlarla, genel çıkar arasında temel uyum teorisine yöneldi; rekabeti övdü, kısıtlamaları eleştirdi. J.-Mill'de de^ etkili bir devletin fonksiyonu adı altında, aynı şeyi buluruz. Bu fonksiyon olumsuz bir fonksiyondur. Çünkü herhangi bir zorlama olmaksızın, kişisel menfaatlerin polis takibatına uğrayabilmesine dayanır. Ama hükümet sorununa verilen mekanik çözüm -ki bu çözüm temsilde reform ve seçme hakkının genişletilin esidir- temel itibariyle ekonomik kaygılardan kaynaklanır. Bu kaygılar ekonomisinin değişim sürecini hızlandıran bir İngiltere'nin gelişiminde yatar. Buğdaylar üzerine hakların (1846) ve seyir hakkının (1849) parlamenter yöntemlerle ortadan kaldırılışına araç edilen 1832 seçim yasası da, bu gelişimden doğmuştur. Anti-corn Law Ligue'in başı Richard Cobden, hiç kuşkusuz serbest mübadeleyi İngiltere'de zafere taşıyan bu hareketi en iyi massetmiş kişidir. O, gücünden emin ve menfat-larını herşeyin önüne alan bir burjuvazi olan Manchester burjuvazisinin en mükemmel bir örneğidir. İşte bu ikinci nedendendir ki,John Stuart Mili"Eğer cemiyet liberal değilse, hükümet hiç olamaz" diye bu burjuvaziyi sertçe eleştirmiştir. Devlet'in adına gerekli ortamı hazırlamakla yükümlü olduğu özgürlüğün toplumsal yanları üzerinde dururken, MÜTin hümaniter liberalizmi lalissez -faire felsefesiyle çelişki içine girdi. Beri taraftan da Birinci Dünya Savaşı'nın ertesine kadar liberalizmin genel prensipleri gerçek anlamda hiç sorgulanmadı. Hatta H.Spen-cer tarafından bir anlamda bunlar tamamen kemikleştiler. Spencer sosyal temellerin genişlemesi yönünden bile değerlendirmeden, Devlet'in günahlarını haykır-i di, özel teşebbüsü ise göklere çıkardı. îşte bu şekilde emperyal bir büyüklük sevdasına kapılmış milletlerin felsefesi olagelen liberalizm sonuçta emperyalizme kaydı.
Liberalizmin siyasi boyutu: Fransız örneği-
İngiltere'de, özellikle Victoria döneminde, politik mücadeleler heyecansız sürer-» ken, Fransa'da özgürlük ve düzen sonucu devrimci bir arkaplan üstünde çok keskin bir üslupla ortaya kondu. Fransa'da tiber ralizm, net olarak siyasi bir içerikle kendini gösterir. Bolca kavram kargaşası içinde İngiltere' dekinden daha belirgin biçimde bir sınıf ideolojisinin izlerini taşır. Siyasi zorunluluklardan dolayı, liberalizm Madam de Staöl'in muhalefetini yaptığı, XVIII.yy. kozmopolitizmînin mirasçısı bir grup tarafından temsil edildi. Restorasyon devrinde, içinde B.Constant, Be4 ranger, P.L.Courier, Royer-Collard gibi adamları da toplayan liberal hareket hem kraliyete, hem soyluluğa ve hem de pn* testanlık şekline bürünen anti katolisizmi vasıtasıyla dine karşı düşmanca bir tavır takınmaya başladı. Ama dogmatik, rasyonalist, rölativist, eklektist ortodoks liberal? lizminin oluşumu, aslında Temmuz Monarşisi devrine rastlar. Vİctor Cousin'in savunduğu spritüel değerleri tanıyan, sosyal elİtin üstünlüğünü savunan, uzlaşmayı yani parîamentarizmi getiren hep bu orto-doks liberalizmdir. Bu arada sözü edilen liberaller çelişkilerden de beri değillerdir; de Broglie, Tocqueville ve Guijot gibi ingiltere hayranları da buna Normandiya kökenleri icabı yakınlık gösterdiler.
Ülke ancak 1830'lardan sonra genişleme imkanı bulabildi. Napolyon diye bir adamın destanı, son derece pasifist karakterli hükümete karşı halkın teminatı yerine geçti. Din düşmanlığı, düzeni sağlaya-mama kaygısı karşısında zayıfladı. Özellikle serbest mübadeleciler son derece korumacı bir tutumu benimsemeye başladılar. Siyasi liberalizmi toplumsal muhafazakârlığa bağlayan orteonizm, bu korumacı ve Maltusçu ayrıcalıklar partisinin ideolojisini en iyi açıklayan kavramdır. Rene Remond'un La Droite en France de 1815 a NosJours (1954)'da tesbit ettiği gibi bu ideoloji idare merkezinden yaklaştırmalarla bölgesel iktidarın patronluğuna, parlementoyu kontrol yoluyla da merkezi iktidarın İdare altına alınmasına soyunmuştur. Liberalizmin orleanist salonlardan çıkışı ancak III. Cumhuriyet dönemine rastlar. O zamana kadar Constant, Tocqueville, Prevost-Parodol gibi şahsiyetler maalesef safdışı kalmışlardır. 1870'den sonra liberalizm cumhuriyetçilik davasını üstlenir. Bunda maksat rejimin felsefesi konumuna gelmektedir; zaten orleanizmin cumhuriyetçi şekli olan radikalizm de bundan çokça yararlanmayı bilmiştir.
I.Dünya Savaşı ve 1929 krizinden sonra liberalizm bunalıma girdi. Düşmanları bu iki şeyden ilkini kapitalizmin iç çelişkilerinin bir yan ürünü, ikincisini de piyasa ekonomisinin aksak yanlarının şahidi olarak kullandılar. Bu hücumlara Jacgues Ru-eff, Ludwig von Mises, Friedrich August von Hayek ve Walter Lİppman gibi neo-li-beraller sadece liberalizmin yaygınlığından ve yaratıcılığından kaynaklanan gücün elİte hareket imkanı sağlayabileceğine işaret ederek cevap verdiler. Her türlü devlet müdahalelerinin her türlü güdümün zararlarına, özgürlüğün bölünmezliğine parmak bastılar. Bertrand ve Jouve-nal, ahlak üzerine bina ettiği bir sistem geliştirdi. İktidarı durdurabilecek yeterli donanım, bilinç ve formasyona sahip menfa-atların yerli yerine konulmasını da buna ekledi. Muhafazakar olduğu kadar nostaljik de olan bu liberalizm, Atlantik'in her iki yakasında da bolca taraftar topladı, liberal bir modernizmin bundan türeyişihe-men gerçekleşti, bu Keynes ve New De-al'in derslerinde anlamını buldu.
İster ortodoks olsun, ister organize olsun, liberalizm her zaman devletçilikle anarşizm ve faşizmle komünizm gibi zıt kutuplar arasında, genelde üçüncü bir yol olarak kendini gösterir.
(SBA) Bk. Laissez-Faire
|