FELSEFE


BİLGE FELSEFECİ www.bilgefelsefeci.tr.gg



KATEGORİLER
Felsefe
Psikoloji
Sosyoloji
Mitoloji
Antropoloji
Edebiyat
Tarih
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR)
Genel-Kültür
Bilimler
Makaleler
Kitap Özetleri
Konferanslar
Sözlükler
Kitap & Kaynaklar
Forum
Sizden gelenler
Linkler
Hakkında
iletişim
PAYLAŞIM DERGİSİ

İncelemek için tıklayın
REKLAM
BİZE ULAŞIN

Web'te Türkçe

e-mail
bilgefelsefeci@gmail.com
 
FELSEFE NEDİR?

Tarihin tanıdığı en büyük düşünürlerin birkaçını yetiştirmiş olan eski Yunanlılar, felsefeden, bilgi sevgisini anlıyorlardı.
Philosophia'nın (Philo, sevgi; sophia, bilgi) sözcük anlamı budur, felsefe de buradan gelir."Bilgi", "dünyayı ve insanı bilme" demektir. Bu bilme belirli davranış kurallarının anlatılmasına, yaşam karşısında belirli bir tavır takınılmasına olanak veriyordu. Bilge, her durumda, dünyayı ve insanı bilmeye dayanan bu kurallara göre hareket eden insandı. Felsefe sözcüğü, o çağdan beri tutundu kaldı, çünkü bir gereksinmeyi karşılıyordu. Sık sık, dünya konusundaki görüşlerin çeşitliliğine göre, çok farklı anlamlar aldı. Ama felsefenin en kalımlı anlamı şöyledir: "Genel bir dünya anlayışıdır ki, bu anlayıştan, belli bir davranış tarzı çıkabilir." Ülkemizin tarihinden alınmış bir örnek, bu tanımlamayı daha iyi açıklayacaktır:

     18. yüzyılda, Fransa'nın burjuva filozofları, bilimlere dayanarak,dünyanın bilinebilir olduğunu düşünüyor ve bunu öğretiyorlardı; buradan, dünyanın, insanın iyiliği için değiştirilebileceği sonucuna
varılıyordu. Ve birçoğu, örneğin, İnsan Ruhundaki Gelişmeler Üzerine Tarihsel Bir Tablo Taslağı'nın (1794) yazarı Condorcet, sonuç olarak, insanın gelişebileceğini, daha iyi olabileceğini ve toplumun da daha iyi olabileceğini kabul ediyordu. Bir yüzyıl sonra, gene Fransa'da, burjuva filozoflarının çoğunluğu, tersini, yani dünyanın bilinemeyeceğini, "şeylerin aslı"nı bilemediğimizi ve hiçbir zaman da bilemeyeceğimizi düşünüyorlar ve bunu öğretiyorlardı. Ve dünyayı dönüştürmek istemenin
saçma olduğu kanısı da, bu sonuçtan çıkarılıyordu. Elbette ki, doğa üzerinde etki yapabileceğimizi kabul ediyorlardı, ama "şeylerin aslı" bilinemeyeceği için, doğa üzerindeki etki de ancak yüzeyde kalan bir etki olabilirdi. İnsana gelince, o, her zaman olmuş olduğu gibidir ve her zaman o olacaktır. Bir "insan doğası" vardır ki, bunun sırrını biz bilemeyiz. "Öyleyse, toplumu iyileştirmek için kafa yormak neye yarar?"
    GÖRÜYORUZ Kİ, dünya anlayışı (yani felsefe), yaran olmayan bir sorun değildir. Çünkü birbirine karşıt iki anlayış, birbirine karşıt pratik sonuçlara götürmektedir.

Gerçekten de, 18. yüzyıl filozofları, toplumu dönüştürmek istiyorlar; çünkü e zaman devrimci sınıf olan ve feodaliteye karşı savaşım veren burjuvazinin çıkarlarını ve dileklerini ifade ediyorlardı. 19.
yüzyılın filozoflarına gelince, bunlar (ister gizlesinler, ister gizlemesinler), artık tutucu olan bu burjuvazinin, artık egemen sınıf olan ve proletaryanın devrimci yükselişinden korkan burjuvazinin
çıkarlarını ifade ediyorlar. Burjuvazi, kendisine en iyi payı veren bir dünyada değiştirilecek hiçbir şey olmadığı kanısındadır. Filozoflar, insanları, toplumu değiştirmeye çalışan bütün girişimlerden döndürürlerken, bu gibi çıkarları haklı gösteriyorlar. Örnek: olgucular (pozitivistler) (en başta geleni, Auguste Comte, birçok kimsenin gözünde bir "toplumsal reformcu"dur; ama gerçekten, o,
burjuvazinin egemenliğinin sonsuz olduğuna kuvvetle inanır ve onun "toplumbilim"i üretici güçlerden ve üretim ilişkilerinden habersizdir,3 bu da, bu toplumbilimi güçsüzlüğe mahkum eder);
seçmeciler (eklektikler), (en başta geleni, Victor Cousin, burjuvazinin resmî filozofu oldu; o, "doğru", "güzel", "iyi","adalet" vb. adına, proletaryaya yapılan baskıyı ve hele 1848 Haziranında
kitle halinde kurşuna dizilmelerini haklı gösteriyordu); bergsonculuk (burjuvazinin, 1900 yıllarında, yani emperyalizm çağında, onur direğinde taşıdığı Bergson, bütün aklını, insanı somut gerçekten,
dünya üzerinde etki yapmaktan, toplumun biçimini değiştirmek için savaşımdan döndürmeye veriyor; insan, kendisini, kendi "iç benliği"ne, "iç" yaşamına feda etmelidir; geriye kalan hiç de önemli
değildir ve sonuç olarak, başkalarının emeğinden yararlananlar güven içinde rahat rahat uyuyabilirler). Demek ki, aynı toplumsal sınıf, Fransız burjuvazisi, bir yüzyıldan ötekine, birbirinden tamamen farklı iki felsefeye sahip oldu; çünkü 18. yüzyılda devrimci olan burjuvazi, 19'. yüzyılda tutucu, ve hatta gerici olmuştu. Hiçbir şey şu iki metni karşılaştırmaktan daha
anlamlı değildir. Birincisi, burjuva devrim, 1789 tarihini taşıyor. Yazar, şu sözleriyle yeni zamanlan selamlamayan bir burjuva devrimci Cammille Desmoulins'dir: "Evet, bu uğurlu Devrim, bu yeniden canlanma tamamlanacak; hiçbir güç ona engel olacak durumda değildir. Felsefenin, özgürlüğün ve yurtseverliğin yüce etkisi! Biz yenilmez olduk."4
 Ve işte öteki metin, 1848 tarihini taşıyor. İktidardaki sınıfının, proletaryaya karşı çıkarlarını savunan burjuva devlet adamı M.
Thiers'nin sözleri:
"Ah! Eskisi gibi olsaydı. Okullara hep rahipler ya da onların yardımcıları baksaydı, şimdi okulların halk çocukları için gelişmesine karşı çıkmamış olacaktım. Pek çoğu insana tiksinti
veren şu laik öğretmenler yerine başka bir şey istiyorum; kardeşleri istiyorum, her ne kadar eskiden onlara karşı güvensizlik duydumsa da artık din adamlarının etkisinin salt egemen olmasını istiyorum; papazın etkisinin, olduğundan da daha güçlü olmasını talep ediyorum; çünkü, insana, zevkine bak,
çünkü ... sen, bu ölümlü dünyada kendi küçük mutluluğunu [asıl metinde de altı çizilmiş] yaratmak için bulunuyorsun, ve bu mutluluğu şimdi içinde bulunduğun durumda bulamıyorsun, bencilliği, sana bu mutluluk payını vermeyi reddeden zengine korkmadan vur; zenginin fazla servetini elinden alarak, kendi rahatını ve seninle aynı durumda olanların hepsinin mutluluğunu sağlayacaksın, diyen felsefe için değil, tersine, insana acı çekmek için dünyada bulunduğunu öğreten bu iyi felsefenin
yayılması için yalnızca rahipler sınıfına güveniyorum."5 Görülüyor ki, Thiers, felsefeyle ilgileniyor. Neden? Çünkü felsefenin bir sınıf niteliği vardır. Her ne kadar filozofların, genel
olarak, bundan kuşkuları yoksa da, kesindir bu. Ama, her dünya anlayışının pratik bir anlamı vardır: bazı sınıflara yararlı, ötekilere zararlı olur. Göreceğiz ki, marksizmin de bir sınıf felsefesi vardır.
Burjuva devrimci Camille Desmoulins, felsefeyi, devrimin hizmetinde bir silah gibi görürken; tutucu Thiers, felsefeyi toplumsal gericiliğin hizmetinde bir silah olarak görür: "İyi felsefe", emekçileri boyun eğmeye çağıran felsefedir. Daha sonra Komün yandaşlarını kurşuna dizdirecek olan adam, işte böyle düşünüyor.

GEORGES POLITZER, Felsefenin Temel ilkeleri,14. baskı, SOL YAYINLARI


 
 
 



 
PageRankhttp://ibrahimkazan.tr.gg

Konferans & Seminer


IX.FELSEFE ÖĞRENCİLERİ KONGRESİ (TÜFÖB)

MAKALELER
Marx 'ın yabancılaşma teorisinin kavramsal yapısı

Frankfurt okulunun doğa ve toplum ilişkisine yaklaşımı

Felsefenin biraysel sorunlara uygulanışı üzerine

Bir Politik Hayvan Olarak İnsan

Son Eklenen Yazılar
DEĞİŞMENİN KAÇINILMAZLIĞI

EĞİTİM VE TOPLUM

FELSEFENİN BİREYSEL SORUNLARA UYGULANIŞI ÜZERİNE

BİLİM VE FELSEFE BAĞLAMINDA PSİKOLOJİ

Baharin iki Yüzü
Firefox

 

firefox

Siteyi daha iyi görüntüleyebilmek için Firefox tarayıcı kullanmanızı öneririz.

www.firefox.com

Template by

Free Blogger Templates

BLOGGER

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol